Avrupa Voleybol Şampiyonası devam ediyor. Türk Kadın A Milli Takımı bu serüveni Avrupa üçüncülüğü ile tamamladı. Bronz madalyayı ülkemize getirdiler ve buraya gelene kadar bize izlemesi keyif veren birçok maç için sahaya çıktılar. Bir zamanlar evin içinde koşturan ve bedenlerini kontrol etmeyi öğrenmeye çalışan kız çocukları, maçlarının yayınladığı saatlerde reytinglerde varlığını gösterdiler.
Şimdi ne oldu?
Her maçın ardından yapılan yorumları tek tek okurken veremediğimiz geri bildirimler bir tokat gibi yüzüme çarptı. Beğenmediğimiz, hoşumuza gitmeyen ya da istediğimiz gibi olmayan şeylere verdiğimiz olumsuz tepki potansiyeline inanamadım. Kendimi önce takımı hemen akabinde de buna benzer geri bildirimler alarak büyüyen bütün çocukları düşünürken buldum.
Geri bildirimlerimiz arasındaki adaletsizliği fark etmek gerek.
Spor, sanat, okul, iş, ödev, görev, oyun… Listeyi daha da uzatabiliriz. Sonucu olan ve değerlendirilebilir her şey bu listede yerini alabilir. Çocuklar bir resim çizdiğinde ya o resmin ne kadar güzel olduğunu söyleriz ya da resimde beğenmediğimiz kısımları belirtiriz. Beğendiğimizi anlatırken kelimeleri cimri kullanıyoruz. Beğenmediğimizde ise söyleyecek bir sürü cümle bulabiliyoruz. Bu dengesizlik çocukların kafasını çok karıştırıyor.
Süreç ve sonuç meselesini anlamamız gerek.
Çocuklar, sonuç odaklı olmayı etraflarındaki yetişkinlerden öğrenirler. Biraz zaman geçtikten sonra kaç tane boya kullandığını, renkleri nasıl karıştırdığını ya da o maça gelene kadar kaç blok yapabildiğini hatırlamamaya başlar. Onların zihinlerindeki değerlendirme mekanizmasına yaptığımız müdahaleler, düşünce sistemlerini değiştirir. Arada harcadıkları enerjiyi görmez olurlar. O bölümler değerini kaybeder.
Bu şampiyonadan çıkarmamız gereken sonuçlar var.
Bazı yetişkinler maçları çocuklarıyla birlikte izlediler. Tepkilerini onların yanında verdiler. Kızdılar ve beğenmediklerini açıkça söylediler. Peki, beğendiklerini ne kadar gösterdiler?