İLK YARDIM ÇANTASI: ÇOCUKLUK DENEYİMLERİMİZ
Çocuklar büyüyüp gelişmeye başladıklarında onlarla iletişim kurmak daha kolaylaşır. Artık konuşabilir, sohbet edebilir ve aynı konu üzerinde fikirlerimizi paylaşabilir hale geliriz. Her zaman mutlu sonla bitmese de her yaştan çocukla sohbet etmek hayati önem taşır.
Çocuklar bizden o kadar çok yönerge ve komut alırlar ki bazen bizi duymaz olurlar. Söylediklerimiz ve yaptıklarımız arasındaki tutarsızlıkları fark ettikçe işler daha da karışır. Önce samimiyetimize inanmamaya başlarlar sonra da bizi dinlemekten tamamen vazgeçerler. Bu yaptığımızı fark etmek ve onu yeniden revize etmek de hayatın akışı içinde pek mümkün olmaz. İşte tam da böyle anlar için bizim kendi kişisel geçmişimiz yardımımıza koşar. Bir anne, bir baba, bir öğretmen ya da abla olmadan önceki halimiz ilk yardım çantası gibi hayatımızı kurtarır.
Çocuklar ebeveynlerinin çocuk haline yabancıdır.
Çocuklar, çoğu zaman etrafındaki yetişkinlerin çocukluk hallerine dair herhangi bir bilgiye sahip olmaz. Biraz şanslıysa ve o yıllara ait fotoğrafa, eşyaya, kıyafete ya da oyuncağa ulaşabilir ve bunlar üzerinden sohbet edilebilir. Belki… Çocuklar, yetişkinleri iş yapan, sorun çözen, yöneten, kural koyan ve güçlü pozisyonlara sahip haldeyken tanır. Bu yüzden onların yaptıkları hataları, yanlışları, saçmalıkları ya da patavatsızlıkları sadece bir hayal gibi kabul eder. Bizi onlara bağlayacak en güçlü köprü ise kendi geçmişimizdir.
Kurduğumuz cümleler aradaki mesafeyi açabilir.
Çocuklar ne vakit bizlerden bir şey istese “Ah biz küçükken bu kadar şanslı mıydık?” diye başlayan cümleler kurardık. Bu cümleler “Sen ne gördün ki zaten. Biz küçükken neler yaşadık. Hiçbir şeyin kıymetini bilmiyorsun. Bana o topu bile almadılar. Şimdi senin elinde son model telefon var.” diye devam eder. Kabul etmek şart, hepimiz buna benzer veya bu yola çıkacak sayısız cümleyi hayatımızda en az bir kez kullandık. Biliyor musunuz? Cümleler bu şekilde geldiği zaman bunlar çocuklar için sadece bir vızıltı olarak duyuluyor ve bitiyor. Onlara vermek istediğimiz mesajı veremediğimiz gibi bir de üzerine aradaki mesafeyi bir adım daha açıyoruz.
Tecrübeleriniz nasihat olmasın!
Peki nasıl yapsak olur diye soruyorsanız cevap çok basit: samimi olmak ve nasihat etmemek. Siz küçükken o topa sahip olmadığınızda neler hissettiğinizi hatırlıyor musunuz? Üzüntü mü? Hayal kırıklığı mı? Değersizlik mi? Belki de şu an burada yazmayan bambaşka bir şey geçti içinizden. İşte çocuğunuzla paylaşmanız gereken kısım tam da burası. Eğer onun sizi duymasını ve anlamasını istiyorsanız önce onun yaşadığı şeyi bir zamanlar deneyimlemiş olan “çocuk anne” ve “çocuk baba” duygularıyla karşılaştırın onu. Bakalım bir zamanlar kendisiyle aynı şeyleri “hisseden” ebeveynleriyle tanışmak çocuğunuza nasıl gelecek?